Kur-al

Kurallara uymak en çok ne zaman zor gelir? Senin uyup, başkasının uymadığını gördüğünde… Ya hep beraber uyalım, hep beraber uymayalım. Öbür türlüsü insanın içindeki adalet sınırlarını kaşıyor. İsyan kaslarını çalıştırıyor.

Kural kelimesinin açılımını acaba kur ve al olarak düşünebilir miyiz? Kuralı koyan kral kurup, almak istiyor. Bir kısım veriyor, bir kısım vermiyor. İşte o zaman insan sorguluyor. Kural hep banaysa, uymazsam ne olur?

Böyle böyle başlayan isyan, genel bir kuralsızlığa doğru götürüyor.

Böyle böyle düzeni sorguluyor insan, belki de iyi oluyor.

 

Herkesi sevebilir misin?

Görüntü 

Herkesi sevmeye çalışmak, insanı zorlayan bir şey. Spritüel kaynaklar, sev diyor, onu sev, bunu sev. Aslında bu, sevmediğin bir şeyler olduğunda insanı olmadığı bir şeye zorluyor. OYSA… Sevmediğimiz insanlar oluyor, ki onlar büyük olasılıkla sizdeki bir şeyi yansıtıyorlar. Ama illa bu sevmediğiniz kişi ya da huyları sevmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. KABUL EDERSİNİZ, SAYGI DUYARSINIZ… Kendinizden yansıyan hoşlanmadığınız bir şeyse de, olduğu haliyle kabul eder, o kişiye de gösterdiği yansıma için teşekkürlerinizi sunarsınız. 

Ya da… O kişi, belki sizin ihtiyacınız olan bir şeyi size gösteriyor olabilir. Çok düzenli, hayatın tadını çıkartamayacak derecede titiz bir insansanız, karşınıza daha dağınık, rahat tipler çıkabilir. Siz de onun bu dağınıklığına uyuz olursunuz. Oysa görmeniz gereken, yemek biter bitmez sofrayı toplamaya çalışmayıp, biraz hayatın tadını çıkartmanız gerektiğidir. Eğer bu dersi, alırsanız ve siz de biraz rahatlarsanız, belki o insanlar aynalık yapmayı bırakıp, sizi  şaşırtabilirler bile…

Sevmeye zorlamayın kendinizi, aynadakini görmeye çalışın. Sonuçta ders bittiğinde seversiniz zaten… ; )

 

Belki de mutlusundur da, farkında değilsindir

Görüntü

Mooji der ki, mutlu olmaya çalışmak, insanı depresif yapar. Çünkü çalışmak, aslında mutlu olmadığını kabul etmektir. Çabalama, bocalama, çırpınma hali daha da bozar bünyeyi. Ol sadece olduğun yerde… Olduğun anda.

Belki içinde bulunduğun anda çok mutlusundur da haberin yoktur.

Üstünden seneler geçtikten, hatta günler, ya da saatler geçtikten sonra o an ne kadar da mutluymuşum dersin.

Ne güzel günlermiş de kıymetini bilememişim dersin…

An’da kalman dileğiyle…

 

Resim

Bazen günler sertleşir, ruhun sertleşmek istemez ama o da dayanabilmek için 
biraz kabuk bağlamaya çalışır.
 
Bazen kimseye kızmazsın, kendine kızdığın kadar…
Bazen başkasına kızdığın seni yaralar.
Bir dalga, bir bulut gibi gelip geçicidir oysa bütün duygular.
 
Deniz gibidir ya da…
Gel gitler, fırtınalar, dalgalar…
Gelir geçer.
Güneş açar, tuzlu sular durulur. 
Sakinleşir, kabulle olur.
Kabullenişle başedilir.
Sular durulunca kıyıya deniz kabukları, birbirinden farklı farklı yüzlerce çakıl vurur.
Deneyim olur yoluna…
 
 
Ve kendine nazik olarak geçer fırtınaların izleri…
Bakarak, pamuklara sarıp sarmalayarak…
Yumuşak şeyler okuyup, yumuşak şeyler dinleyerek.
Gününe nezaketle dokunarak.

Cehennem boşuna dert ettiğimiz günler, cennet gün ettiğimiz dünler… 

 

Bu lafı bir yerlerde okuyup, bi kenara not almışım. Tam da zamanında geldi yeniden karşıma. En ihtiyaç duyduğunda karşına çıkıveren arkadaşlar gibi. Öyle de güzel uydu ki. Gerçekten günlerdir saçma sapan şeylere üzülüyor, olmadık senaryolar yazıyordum.

O senaryolar da, öyle berbattır bilirsiniz. Başrol, senarist, hepsi siz, aynı ekipten çıkmış, döndür dolaş aynı zihinden gelen benzer hikayeler… 

Bugün güzel bir gün. Unuttum, kendimi de, senaryolarımı da affettim. Aynadan hep güzelliklerin yansıyacağı bir hafta olsun.

Hadi bakalım. 

Resim