Sınır

Screen Shot 2020-05-30 at 19.01.33

foto:pinterest

kendi sınırlarımızı kendimiz çiziyoruz çoğunlukla. sonra da çıkmıyoruz dışarı. yeteneklerimiz, cüret ettiklerimiz, bilip bilmediklerimiz… hiç haberimiz olmadan koyduğumuz sınırlarla sınırlı :))

niyeyse başharfleri küçük yapmak istedim bu yazıda. bir sınır ihlali gibi…

Kaşlar niye küser ki?

Niye küsmüş kaşlarım acaba? Öyle bir laf var ya, kaşların arasında bir açılma olduğunda kullanılan bir terim, kaşınız küsmüş! Kaşlar nedir? Yüzdeki ifadelerin kaynağı, kızan, gülen, tereddüt eden, soru soran… Küstüyse neden küsmüş? Arada niye boşluk olmuş?

Bazı ifadelerin eksikliği olarak sembol okuması yapabilir miyiz acaba? Öyleyse barışmak isterim kendileriyle 🙂

Hayat çok güzel be.

Screen Shot 2020-05-22 at 16.28.29

Siyahlardan sonra beyazlar, hayatın güzelliğini hissettiriyor. Aslında griler de var binbir tonuyla. Her şeye rağmen, durduğun, oturduğun yerde bile hayat çok güzel. Herkes her şeye rağmen, kapalı da olsa, hiçbir yere çıkamasa bile hayatı seviyor özünde. İyisiyle kötüsüyle hayat güzel be.

Karar vermek…

Screen Shot 2020-05-13 at 15.50.49

Karar verme dönemlerinde ya A durumunu seçeceksin, ya B’yi… Ama A ile B arasında yaşadığımız günlerin tadını çıkartmak gerek. Çiçeklerin kokusunu, yemeğin tadını, gülüşlerin keyfini…Seçeceksin eninde sonunda, aradaki zamanı heba etmeden geçmeli süreç…

Sürekli seçmeyi düşünmeden… Süreçte öylece yayılarak… hissederek…

 

 

Aşk 101

Screen Shot 2020-05-09 at 21.10.25

Sevilmek için iyi çocuk mu olmak gerekir? Sevilmeyenler kötü müdür? İyi görünen her zaman iyi midir? Kötü çocuk aslında neden kötüdür? (Bu soru toptan yanlış!) Kötü görünen çocuk neden böyledir? Hava civa gibi gözüken, gençlik dizisi zannedebileceğiniz bir dizi. Ama değil, düşündürten, alt metinleri olan bir senaryo. Oyunculukları, görsel yönetmenliği çok beğendim.

 

ayıkla pirincin taşını

Ben çocukken pirincin taşını ayıklardık, bulguru da yoklardık var mı bir şey diye. Şimdi ayıklanmış pirinçler var. Açıyoruz, yapıyoruz pilavımızı. Oysa taşı ayıklamak bir meditasyondu belki de. Şimdi taşsız pirinçler sayesinde, koşuşturmacalarımıza yer ve zaman açıyoruz. Daha hızlı, daha pratik (!) oluyor her şey. Boşa çıkan zamanda ya daha fazla kuruyor, düşünüyor, kendimize dertler yaratıyoruz, ya da daha fazla sosyal medyada zaman öldürüyoruz. Oysa pirincin taşını ayıklayıp, merdaneli makineden çamaşırları geçirirken belki de hayatı yavaşlatıyordu büyüklerimiz… Zorluk gibi gözüken kişisel bir alandı belki de…3d85096fea9d02bc4230c530bad8726d

Çirkin ördek yavrusu

e3d260920b08977b4bf3aff8f76f53e1

Dün akşam bir masal çemberine katıldım. Çok iyi bildiğimiz bir masalın alt okumaları, paylaşımlar, aynılıklar, tüme varımlarla doluydu, bence çok da şifalıydı.

Hani o çirkin ördek yavrusu var ya. Tüm yavrulardan farklı olduğu için her yerde farklı hisseden, bazen dışlanan, annenin bile arkasında duramadığı… Aslında altta neler neler saklıymış. Masallardan herkes kendi şifasını, ilacını alır derler. Gerçekten de her sıkkın olduğumda, cevap aradığımda açar bir masal okurum. Her masal, her olayda farklı konuşur benimle. Dün akşam da kendi adıma güzel noktalar aldım, kah dolaştım orada burada, kah başka yaşamları düşündüm.

En güzel, en dokunan noktalardan biri; tavuğun ve kedinin aslında bir kuğu yavrusu olan “çirkin ördek yavrusu”nu hiç anlamamaları… suyun altında ve üstünde olmaktan hoşlanıyorum diyen yavruya ıyyyyy ne iğrenç, niye suyun altında olmak isteyesin ki diye sormaları…  Oysa kuğunun mayasında suyla bir olmak varken, kedi için su işkence…

Ne çok yapıyoruz di mi bunu? Kuğuluğumuzu unutup, kedilerden, tavuklardan onay almaya çalışıyoruz. Anlaşılmayı bekliyoruz, anlaşılmamamıza hayret ediyoruz. Diller döküyor, kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Onlar anlasa, okeyleseler her şey tam olacak sanki gibi. Oysa kuğu, kuğuluğunu bir tavuğa onaylatma ihtiyacı duyar mı? Ya da neden duyar?

Annesi ona kuğu olduğunu söylemediği için mi? Kuğu olduğunu hiç bilmediği için mi? Kendisi gibi kuğuların arasında olmadığından mı? Biri ona sen tavuksun dese inanacak, o kadar saf! Hem de tavukluğun gereklerini yerine getiremeyen bir tavuk olacak.

Ve en çok kalbime dokunan bölüm “benzerlerinin yanında olmaya özlem” oldu. Hemdem kelimesini çok seviyorum duyduğumdan beri. Birlikte anlamındaki “hem” ile nefes anlamındaki “dem”in birleşimi… Sırdaş, canciğer kuzu sarması, dost anlamında.. Birlikte nefes aldığın, nefesdaşın…

O an, bunun ne kadar kıymetli olduğunu, belki de en çok ihtiyacımızın bu olduğunu düşündüm.

Şükür düşündürtene, hissetirene…

 

 

Dostum ağaç, ne güzel anlattın

Bir ağaç var her gün selamlaştığım… Mutfağın penceresinin dibinde.

Döküyor yapraklarını, kupkuru kalıyor. Karlar yağıyor üstüne. Üşüyor, buz tutuyor. Sonra bi mucize oluyor sanki. Ona dokunan sihirli bir nefes….  Küçük tomurcuklar beliriyor, sonra tamamı yemyeşil oluyor. İnanılmaz bir şahitlik bu.

Her şey geçer diyor doğanın dilinde. Bu da geçer, o da geçer… b4fb8fda79bd3d4ed62820edd830d0a3

Hayatla vals yapmak

c4730901dbe4dd9f74735cc3279bd5ef

Bir sanat gibi yaşamla uyum içinde olmak… İki adım ileri, bazen iki adım geri… İleri giderek yol almak, geride durarak iyileşmek, iyileştirmek kendini.

Geriye çekilmek bazen çok iyi geliyor laf aramızda. Her şeye yetişmeye çalışmamak, her lafa cevap yetiştirmemek, seyretmek, anlamak, anlatmaya çalışmamak kendini. Bazen durmak, durarak ilerlemek… Seyrederken içinde aktif olabilmek…

Harika.