Patlıcan kızartma

Geçen gün patlıcan kızartıyordum. Pişenleri kenardaki peçete serili tabağa (annelerimizden öyle gördük çünkü, yağını alsın) alırken, hafif hafif buğusundan ve ısıdan kolumun bir yanının acıdığını hissettim. Ama devam ettim, aynı kolla, aynı mesafeden maşayla patlıcanları almaya. Sonra bi baktım. Orası yanmış, uf olmuş, farkındalıksız değil, o an acıdığını anlıyorsun, ama devam ediyorsun. Ne garip di mi? Kolumda da pikenin izleri çıkmış…

Sabahın birinde…

Dün sabah çok erken yürüyüşe çıktım. Yürüyüşün sonunda sigara içmek istedim. İki cümle tezat ama ne yapalım insanız. Parkın içinde kafamı dinleyerek, düşüncelerimi düzene sokmak istedim. Kafam doluydu ama kötü de hissetmiyordum. Bir amca geldi, aynı Doğan Cüceloğlu, aynı ama. Gülüşü, bakışı…

Yanıma yaklaştı, onu içme dedi. Niyeyse bütün dünya sigara içer, ben içtiğimde biri gelip beni uyarır. Tipimde sigara içen tipi mi yok nedir… Ama öyle de güzel gülüyor ki, merak ederseniz, açıp Doğan Hoca’nın gülen bir fotoğrafına bakın. Ya da durun ben koyayım.

Sonra o yürüdü gitti. Ben oturmaya devam ettim. Sonra geri geldi. Bir sorun yoktur inşallah dedi. Yok sağolun dedim. Yine gülümsedi gitti. İşte böyle de ilginç bir sabahtı.