Kızımla şu jetonlu oyuncak mekanlarında olan iki kale arasına yuvarlak bir diski sokmaya çalıştığın bir oyun var ya onu oynuyorduk. Bir ayma anı oldu. O an, çok da ruhumu koymadan oynadığımı fark ettim. Görev gibi atıyordum diski. Aklım daldan dala konan bir maymun gibi dolanıyordu bi yerlerde. Kah düşüncelerimdeydim, kah vücudumu dinliyordum. Belim ağrıyor mu diye yokluyor, kendime dönük bakınıyordum içeri. An’ı doldurmuyordum o an. An’ı geçiştiriyordum. Yorgundum belki de biraz.
O ayma anından sonra coşkumu koydum. Coşkuyla, oynamak, kazanmak dünyanın en önemli şeyiymiş gibi vurdum diske… Onun hırsına katıldım, kendimi zaman makinesiyle an’a ışınlanmış gibi hissettim.
Kendimi daha enerjik hissetmeye başladım. Enerjik olmayı oynamıştım ve daha enerjik olmuştum.
O an ne yapıyorsam, orada olmayı seçmiştim.
Bir sonraki an’da da bi sonrakinde… An be an yaşamak…
Ruhumuzun ihtiyacı olan… An’ın içini doldurmak…