Uzaklarda, çok uzaklardaydı. Yüzlerce kilometre ötede. Uçuşla bile 9 saat nerdeyse. Annemin canparesiydi, kıyamadığıydı, kızdığında bile kızamadığıydı. Kaderlerinin, tarihlerinin, dertlerinin ortağıydılar birbirlerinin… Uzaktan uzağa bile olsa kanat kol gerendi, sert durarak ayakta tutmak isteyeniydi. Katı dururken pamuk kalplisiydi. Yakışıklılığı efsaneydi. Yaşlarca yıl sonra bile güzel adamdı. Aslan burcuydu. Aslan gibi adamdı. Kızını yıllardır görmüyordu, göremiyordu. Acısını, sılaya geldiğinde iki kadehten sonra belli ederdi yalnız. Anlatmaz ama kendini hüzünlü bir deliliğe vururdu.
Daha iyi olalım diye Türkçemizi düzeltirdi, belki yıllardır uzakta olmasının verdiği bakışla dildeki yozlaşmayı görürdü. Cık demeyin derdi, hayır deyin… Oturduk ardından 48 saat gelmişi geçmişi, tüm ailenin anılarını çıkardık sandıktan. Annemden bilmediğimiz birçok şeyi dinledik. Kah ağladık, kah şifalandık. Vizesiz pasaportsuz, uçaksız yurduna kavuştu belki de geldi yanımızda bizi dinledi, kim bilir?
Dayım öldü benim. Dayım öldü