Geri adım atmak…

Sen bi’ şey söylersin, öteki başka bi’ şey. Sen bi’ şey istersin, öteki başka bi’ şey. Ya direnir, diretirsin. O da direnir, diretirse çelişir, çekişirsin.

Ya da geri adım atarsın. Bu bazen huzur getirir, esnek olursun, değiştirmek fikrini huzursuz ettiğinde, ya da geri çekilen hep sen olduğunda zaten yorulursun.

“Hep sen, hep sen nereye kadar, hep ben ben nereye?”

Bu şarkı da yazının tam üstüne denk gelmez mi? Tesadüf diye bişey yoktur ; )

https://open.spotify.com/track/6rqhLSJA5p4V56ECWoqG60

Beyin Cimnastiği

“Etrafımızdaki herkes Yaradan’ın bize emaneti”… diye düşünürsek. İlişkide bulunduğumuz herkes, bizim etrafımıza onlara iyi bakmamız ve şefkat duymamız, hayatlarını kolaylaştırmamız için koyuldularsa…

Onlara nasıl bir özen gösteririz? Nasıl davranır, nasıl hissederiz?

Kolayca affetmez miyiz mesela?

Bi’ fikir…

Sevdiklerinize vereceğiniz belki de en güzel hediye!

“Kulak vermek”… Yıllarca her türlü ıvır zıvırı verdiniz. Çula çaputa dünya kadar para verdiniz. Ne kadar pahalı olursa o kadar iyi dediniz. En kıymetli olanı “gerçekten” “hakkıyla” verebildiniz mi? Şöyle dolu dolu kulak verebildiniz mi? Ne hissediyor? Ne diliyor? Gözleri ne söylüyor? Yüreğinden ne geçiyor? Neyi bilmenizi istiyor? Neyi değiştirmek, neyle devam etmek istiyor?

Herkese  sevdiklerine, hatta sevmediklerine “kulak verecekleri” günler diliyorum…

Eyvallah!

Bazen ne yaparsan yap, olduramadığın durumlar, sürdüremediğin huzurlar var ya… “Eyvallah” böyle durumların ilacı gibi. Eyvallah’ta hem bi kabulleniş, akışa bırakış, ne yapalım elimizden geleni yaptık düşüncesi var. Eyvallah dedikten sonra belki bakış açısı da değişiyor. Değiştirmeye çalışma, fırtınayı durdurma gayreti son buluyor. Alınacak dersler var her koşulda…

Diil mi ama!?

Screen Shot 2014-06-30 at 12.06.25 PM

Birini sevmemek diye bişey yok benim kitabımda. Sadece nasıl ki her bitkinin büyüyüp serpilebileceği farklı toprak ve hava koşulları var, benim de yanlarında rahat edip geliştiğim, kendimi rahatça bırakabildiğim insanlar var.

1. grup için yani bana huzur vermeyen insanlar için kendimi suçlamaktan vazgeçince bunu  daha rahat görebildim : )

-Sibirya’dan soğuklar geliyormuş koş Sevim koş :)

Screen Shot 2015-01-05 at 10.11.12 AM

Sabah içeri girip de, ajandamda bugün için yazan mesajı görünceye kadar iyiydi. İçimden vıdır vıdır konuşup, ama bu kadar da olmaz ki deyip, dışarıdan söylemediklerimi içimden saydırıyordum. Hele duşta, o kadar uzun konuşmuşum ki– içimden tabii- çıkarken konuşmaktan yorulmuşum.

Neyse, dediğim gibi senaryonun ilk bölümünden sonrası farklı.

İkinci bölümde…

Kadın ajandayı açar, bugünkü mesajı okur. Cut. Hadii bee der, ihale yine bana kaldı : )

Cut. Fondaki dolunayın önünde, sabah içinden sayıp, düz gittiklerini kafasından sıralar, birazına check atar.

Fonda bir kurt ulumaktadır; )

FullSizeRender

Ben her yıl bu zamanlar…

Yılın böyle bir zamanında kaybettim babamı. 15 yıl önce. O güne kadar korunaklı bir kuş yuvasında, dokunulmaz, el sürülmez bir sığınakta yaşamışım, onu anlamıştım. O günlerde tanımıştım acilin acılığını, yoğun bakımın önünde nöbet tutanları…

Ama yine aynı günlerde, koluma kanadıma destek olan arkadaşlarımı tanıdım. Ve o günlerde yaşamıma nereden geldiğini anlamadığım, hayatıma bi giren, bi çıkan, o günleri kolaylaştıran insanlar, kitaplar oldu. Melekti, mucizeydi onlar bir bakıma. Yaşamıma öylece girip, beni destekleyen, oyalayan, ayakta kalmamı sağlayan. O anları yaşamadan çok kısa bir süre önce tesadüfen okuduğum bir kitap, benim zorlu 12 güne dayanmam için güç verdi, sonrasında ise şifa verdi.

Ve yine o günler çıktığım spritüel yolculuğumun ilk kilometreleri oldu.

Ve babam “yok” demiyorsam şu an, belki yine o günlerden… O kadar somut bir şekilde var ki. Bana bıraktıkları, yaşattıkları, şımarttıkları hepsi elle dokunulacak kadar ortada. O ise bir odadan başka bir odaya geçti…

Ve yine yasla değil, hayata verdikleri için şükrederek yeni yılı kutluyorum.

Seni seviyorum baba…